11 Eylül 2018 Salı

OKUDUKLARIM ÜZERİNE


HAW

Mikasa'nın henüz küçücükken annesinin onu sahiplenmeyişi ile başlayan hayatı...
Merakına esir düşüp ailesi ile bağları koptuktan sonra ufacık bedeni ve endişeli gözleri ile dünyayı tanımaya çabalayışı. Alevli Kalpler Çetesi'ne katılışı ve Melsa ile tanışması.

Mika en başından beri aşkı arayan, onu bulduğunda da büyük bir sadakat ile sonsuza kadar yaşayacak biri. Melsa'yı da bu sabrı bulmuş olmalı. Bacakları kopmuş bir vaziyette barınağa getirildiği gün neredeyse ölümüne ramak kalmış olan Mika'nın ağzından dökülen tek bir kelime Melsa'ydı. İşte burada da bu sabrın oluşturduğu aşkın ona yaşama nedeni sunduğunu, ayrılık ateşi ile yanan yüreğinin acısının ona bacaklarının acısını unutturduğunu gösteriyor. Zaten yok muydu şöyle bir cümle; bir acıyı unutmak için onu başka bir acı ile ikame etmek gerekir diye.

Mika ile Melsa Güneyliler ile Kuzeylilerin savaşı ortasında düştüler bir aşka. İkisi de Güneyliler safında yer aldı başlangıçta bunun farkında olmayarak. Fakat zamanla sahiplendiler onları. Bulundukları bu saf da ayırdı ikisini, devlete karşı gelmek suçundan alıkonuldular.

Mika, Melsa'sını gördü mü bir daha bilinmez ama hissettikleri eşi benzeri olmayan şeylerdi. Onların gözünden ölümü, hapsi, acımasızlığı görmüş olduk. Savaşın bir kentte yarattığı tahribattan ziyade insanın insanda yarattığı tahribatı bir canlının gözünden olduğu gibi göstermiş oldu bize yazar.

Kemal Varol bu eserinde okurları onlar için daha duyarlı olmaya çağırıyor nitekim asıl amacı bu olmasa bile sokağa her çıktığımızda onların gözünden kendimizi nasıl adlandırmalıyız biraz bunu düşünmeliyiz.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder