23 Ocak 2019 Çarşamba

OKUDUKLARIM ÜZERİNE

LABİRENT

İstanbul... İstanbul'da bir köprü... Köprüden atlayan bir genç... Kayıp olan bir bellek... Boratin...
Bembeyaz bir geçmişle uyanan Boratin artık yoktur. Tıpkı yeni doğmuş bir bebek gibi yeniden var olmaya çalışır. Arkadaşlarının ona anlattıkları kadardır artık. Adım adım İstanbul'un sokaklarını arşınlayarak belleğinin peşine düşer. Bir saatçi dükkanında, eski bir sahafta, oturduğu kafede ona tanıdık gelen bir bakışta arar onu. Kalabalıklar arasında insanların onu nasıl gördükleri önemli değildir de aynada kendini nasıl gördüğüdür önemli olan. Yahut da aynadaki Boratin'in onu nasıl gördüğü...

Ev sahibinin geride ona bıraktığı eşyalar ile yaşıyordur Boratin. Duvarında asılı gitarlar, evinde bulunan plaklar ona müzisyen olduğunu hatırlatır her an. Fakat o birlikte çaldıkları arkadaşlarının sahne performansında söylediği şarkıların dahi kendine ait olduğunu bilmez. Peki ne bilir Boratin aynada baktığında tek kaburgası kırık belleğini kaybetmiş bedeninden başka? Aynadaki Boratin bile ondan daha çok şey bilir ne uğruna ölümü göze aldığını, tüm geçmişini... Bilir fakat bir sır gibi saklar.

''Sabret. Geçmişin sana hiç beklemediğin anda gelecek.'' der doktoru. Sabır, başka dillerde de bu kadar çok kullanılır mı diye düşünür Boratin. Ona huzur veren tek ses Nehirce'de yaşayan ablasının sesidir. Boratin kaybettiği belleğini ablasının söylediklerinde, kaybettiği çocukluk arkadaşının cenazesinde, Hayala'nın ona olan samimiyetinde arar. ''Dünden daha uzak bir zaman yoktur. İsa daha dün çarmıha gerilmiş, yüzyıllar önce olan olaylar daha dün olmuştur.''

Her gün aynı yönden girdiği sokağı bu defa ters yönden adımlar. Her gün geçmişini bilerek sürdürdüğü yaşamı bu defa günümüzden geçmişe adımlamak ister Boratin.

''Her şeyi anımsamaktan korkuyorum. Azla yetinebilirim ben. Bir,iki,üç. Kendime alışabilir,az şeyle yaşayabilirim. Gerisi çok.''