7 Temmuz 2018 Cumartesi

OKUDUKLARIM ÜZERİNE

ABBAS KİYARÜSTEMİ İLE SİNEMA DERSLERİ

''Anlaşılamama ihtimali olumlu bir özellik olarak kabul edilmediği sürece sinema asla ana sanat dallarından biri olarak görülmeyecektir.''

Kiyarüstemi 1940 İran doğumlu. Yaşadığı zaman zarfında ülkesinde ki siyasi süreçler, uygulanan sansürler ve sinema sektöründe dişe dokunur eserlerin verilememesi onu topraklarından uzaklara hiçbir zaman taşımadı. Farklı topraklarda doğup yaşasak bile aynı gökyüzünün altında olduğumuz müddetçe yaşadığımız trajedi ve hissettiğimiz sevginin ortaklığından beslendi. Kiyarüstemi bu inancını şu sözler ile vurgulamıştır; ''Eğer bir insanı X-ray cihazından geçirirseniz bu insanın ırkı ya da inancı hakkında bir şey söyleyemezsiniz. Görünüşte, dinde, dilde ve yaşam tarzlarındaki farklılıklara rağmen dünya üzerindeki millet topluluklarının ortak özellikleri vardır; akli yapımız özdeştir, kan dolaşımımız, sinir sistemimiz ve gözlerimiz benzerdir. Aynı anda güler ve ağlarız, aynı acıları çekeriz.''

Abbas Kiyarüstemi ile Sinema Dersleri kitabı yalnızca sinema ile ilgilenen insanların değil sanatın her alanına ilgi duyan insanların okuması gereken bir eserdir. Çünkü o şairdir, fotoğraf sanatçısıdır, yönetmendir. O, kendisini bir öğretmen olarak nitelemez, ''Ben size bir şey öğretmiyorum, çevrenize bakmanızı, doğadaki gerçekliği görebilmenizi sağlıyorum'' der. Bu eser, Kiyarüstemi'nin atölye çalışmalarından ve filmlerindeki teknikten, gerçeklik ve şiir ile kamerayı nasıl buluşturduğundan söz eder.

Bir gün atölyede Kiyarüstemi öğrencilerinden asansörde geçen bir hikâye üzerine kısa film çekmelerini ister ve ard ardına fikirler gelir. İçlerinden bazı diyaloglar şöyledir:
Katılımcı; ''Bir arkadaşım bir binanın ikinci katından onuncu katına taşındığını söylemişti. Sahip olduğu her şeyi asansöre koymuş. Bütün hayatı sekiz kat yukarı çıkmış.''
''Bu bir filmin altyapısı, hikâye değil. Anahtar, sinemaya özgü bir biçimde düşünmeye başlamanız. Bize hikâyelerinizin ne hakkında olduğunu ya da konseptinizi söylemeyin.Yalnızca göreceklerimizi ve duyacaklarımızı büyük bir hassasiyetle açıklayın, her zaman açık olun.''

''Asansörün içindeyiz, içi boş. Kapıları beşinci kata açılır. Beyazlar içinde, yüzüne çizilmiş kocaman bir gülüşle bir palyaço biner. Uzun bir gün geçirmiştir ve hayli yorgundur, zemin kat düğmesine basar...''
''Soracağım soruyu biliyorsun. Uzun bir gün geçirdiğini nereden biliyoruz? Eğer görebildiğimiz tek şey yüzüne çizilmiş gülümsemeyse yorgun olduğunu nereden biliyoruz? İyi bir yönetmen, insanın içindeki çatışmaların dıştakiler kadar önemli olduğunu, fizikselleştirilmiş mücadelelerin yaşanmış olduğunu anlar. Bu mücadeleleri nasıl görünür kılabileceğini bilmek iyi bir beceridir. Bu durumda sönmüş ve içler acısı haldeki bir avuç balona ne dersin?''

Abbas Kiyarüstemi bir filmin olabildiğince açık ve net olmasını ister ve bunun için de görüntülere oldukça önem verir. Sinemada asıl gerçekliğin görüntüler olduğunu bilir. Albert Camus'nün de dediği gibi; ''Gerçek sanat yapıtı az konuşandır.'' düşüncesini savunur. Fotoğraflarında dahi bulanıklığı sever ve detaya girmenin insanda kuvvetli bir etki yaratacağına inanmaz. Bu nedenledir ki Kiyarüstemi karı sever çünkü onun için kar yağdı mı, doğadaki tüm ayrıntının üzerine beyaz bir örtü serilir.

''Rumi iki çeşit âlimden bahseder; iktidarın lütfunu bekleyen ve bunun için her şeyi yapanlarla, kendi içgüdülerinin peşinden gidip hakikati kendi iyiliği için arayanlar ve böyle yaparak da temas kurduğu insanlara ilham kaynağı olanlar. Başkaları için bir şey yapmayın.''
       
                                                                                       ABBAS KİYARÜSTEMİ